7 Haziran 2016 Salı

Bir Çocuğun Yürüme Macerası

Birazda kendimden bahsetmek istiyorum. O dört buçuk yaşında iken hatırladığım anılardan. Benliğime yerleşen hatıralardan.

26 kasım 1965 doğumluyum. Ailemin ilk çocuğuyum, gerçi benden önce ablam; Ayla dünyaya gelmiş; fakat üç aylık iken zatürreden vefat etmiş. Sonra ben; ben doğarken dünyaya ters gelmişim. Bebekler genellikle baş kısmından gelir dünyaya, ben ise ayaklardan. Yani dünyaya tepine tepine gelmişim. Neyse derdime. Tabii ayaklardan gelmeye çalışırken; doktor amcada yardım edeyim demiş çekmiş.
Çekme sonucunda anlattıklarına göre bir bacak fazla çekilmiş, diğeri az. Bunun sonucunda benim bir bacak diğerine göre üç buçuk cm kısa; tabii ilk önceleri anlaşılmamış. Taki ben yürümeye başlayıncaya kadar.

Yürümeye doğum gününde birden yürümüşüm öyle sürünme yok. Divan kenarlarında tutunarak yürümeye çalışırken, o gün annem mutfakta; babam, ise öğle yemeğine geldiğinde, bir bakmış ben terasta kendi kendime yürüyorum. Odadan terasa kadar gelmişim. Beni gören babam ve annem evi şenlik havasına çevirmiş. Hemen babam, yemek bile yemeden gidip ayağıma ilk ayakkabımı almış. Sonrasında ise sektire sektire yürümeye başlamışım.

Her kafadan bir ses, kimi bezin yanlış sarılmasından; kimi doktor yüzünden olmuştur, geçer demişler. Yani türlü türlü yorumlar. Ama babam bunları dinlememiş ve beni dört buçuk yaşımda iken Ankara tıp fakültesine götürmüş. O zamanki şartlarda tedavi bir yıl sürdü. Şimdilerde öyle değil tabi ki. Bir ay hastanede yattım;  anneme türlü eziyetler çektirerek. Fazlasıyla huysuz muşum. Her iki bacağıma beşer kilo ağırlığında yani on kilo ağırlık taktılar. Benim cüsse ne olacak; akşama kadar annem ikide bir yatakta beni yukarı çekiyordu. Hop ben aşağı kayıyor annem yukarı çekiyor bir ay. Sonunda doktor ameliyata karar verir. Ben ameliyata girdim; fakat doktor sonradan ameliyattan vazgeçiyor; Ameliyatsız alçı yöntemi  ile yapmaya karar veriyor. Ben ameliyattan belden aşağısı alçılı bir şekilde çıkıyorum.

Dokuz ay sürdü bu yöntem.Üç ayda bir bacaklarımın alçı şekli değiştirildi. Sonrada bir ay da pergelli ayakkabı giydim. İki ayakkabı arasında demir vardı; bacaklar yan yana gelmesin diye. Evet dikişsiz bir yöntemdi ama dört buçuk yaşında bir çocuğun bir yılını yatakta geçirmesine neden oldu. Ameliyat eden doktorum bana uyguladığı bu yöntemle profösör unvanını kazandı. Bizde ameliyatsız dikiş izi olmadan olduğu için memnunduk. Yetmişli yıllarda dikişsiz bu yöntem süper ötesi idi, bizim için.

Bana büyük kocaman bir bebek arabası almışlardı; arabanın orta kısmı delik; oraya lazımlık yerleştirdiler. Çünkü belden ayak uçlarına kadar alçılı idim. Sadece lazımlığa gelecek bölgem açıktı. Bu bir yıl hayatım bu arabada geçti. Gece gündüz hep arabanın üzeride hem ayaklarım oldu; hem de sanki bedenimin bir parçası. Şimdi düşündüm de karavan gibi idi arabam. Yemek yediğim, uyuduğum, tüm ihtiyacımı karşıladığım bir metre karelik tekerlekli benim için lüks arabam.

O zamanlar televizyon yok sadece radyo, ah radyo piyesleri en sevdiğimdi; şimdiki dizi filmler gibi; bir sonra ki bölümü merakla beklerdin. Tabii o zamanlar ben ise çocuk piyeslerini kaçırmazdım. Her akşam mutlaka ırmak boyu, gece gezmelerine giderdik. Hele sinemada oynanan filmler hiç kaçırılmazdı. Bir arada yazlık sinemalar çıktı ama bizim oralarda o pek tutmadı.Babam korku ve açık sahnelerde kardeşimin ve benim gözlerimizi eliyle kapatırdı benim komiğime giderdi kapatması; çünkü parmak aralığından yine gözüküyordu zaten.

Öyle böyle derken eziyetli bir yılın sonunda artık yürüye bilirdim; ama yürüyemiyordum yürümeyi unutmuştum. Düşününce insana saçma gibi geliyor; insan hiç yürümeyi unutur mu? korkmuştum o an bir daha yürüyemeyeceğim zannetmiştim. Meğer kaslar bir yıldır çalışmadığı için beni ayakta durmama engel oluyordu. Doktorun önerisi ile odanın bir başından diğer başına ip gerdik. Ben o ipe tutunarak yeniden yürüme öğrendim. Yani eski usul fizik tedavi bence. Hatırladığım kadarı ile bir hafta on beş gün sonra ben artık yürüyordum. Ameliyatsız, dikişsiz yeniden doğmuş gibi; artık hürdüm her şey yapabiliyordum. Hiç eve girmek istemezdim, hep sokakta oynamak isterdim. Hiç bir şeyden korkmazdım sokakta çete başı gibiydim benim için gece gündüz fark etmez idi; fakat şimdi bile hala, sadece vicdanı olmayanlardan korkmuşumdur.

Benim bacak operasyonundan sonra okul hayatım boyunca beden dersinden hep raporlu idim. En çok bu zoruma gidiyordu; çünkü hiç operasyon geçirmiş gibi hissetmiyordum, gayet iyi idim. Hatta diğer çoğu arkadaşlarımdan daha iyi. Onlar takla, parante atamazlardı ama ben atıyordum. Birde onlara öğretiyordum. En zoru da onlar etkinlikte iken ben bir köşe de onlara bakarak veya kitap okuyarak geçiriyordum. Arkadaşların  çoğu ay ne güzel keşke bizde raporlu olsak derlerdi;  işte o zaman çok sinir olurdum; çünkü ben oynamak ortama katılmak istiyordum. Kendimi bunların yaptıklarının hepsini yapabildiğimi biliyor hatta onlara gösteriyordum ama yinede raporlu idim ders sırasında katılamıyordum. Bir şeyler yapabildiğini bilip ama yapamamak çok zor insana bazen açık cezaevi gibi geliyor. O esareti kırmaya gücünün yetmemesi sanki suç işlemişsin de cezasını çekiyor gibi geliyordu bana.

Çok şükür ki yinede her ne olursa olsun yürüyor koşuyor özgürlüğümün tadını çıkartıyordum. Hiç bir şeye veya herhangi birine bağlı kalmadan yürümek. Bunu hiç bir şeye değişmem. Allah hiç kimseyi ruhen ve bedenen tutsak bırakmasın.
Allah razı olsun annem DİLAVER babam ZEKİ den.

Yukarıda ki resim benim ilk yürüdüğünde çektirilen fotoğraf. Bacağın kısalığı her hali ile belli.

SEMRA CELEP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder