2013 yılında çekindiğimiz bu fotoğraf; eski oturduğumuz evin yeni otel olmuş hali. Sağ tarafta bulunan resim ise oyun oynadığımız sokağımızdan bir bölüm.
Necibe teyze çocukluğumda, mahallenin en neşeli teyzelerinden birisi idi. Üç oğlu bir kızı vardı. Büyük oğlu mahallenin mankeni gibiydi; saçlar biraz uzun ve o saçlara limon sürüp gezerdi. Ben hiç onun saçları limon sürülmemiş halini görmedim. Kızı Asuman abla ne zaman okul arkadaşları ile buluşsa annesi beni yan çanta gibi beraberinde gönderirdi. Onlar eğlenirken bende köşe minderi gibi tek başına otururdum, sıkıldığım içinde sonraları gitmedim. Sanki ben koskoca kızı nasıl koruyacak isem. Eşi Necibe teyzeye göre biraz daha yaşlı ve felç geçirmiş yatıyordu. Adı Mehmet amca; Necibe teyzenin dışarıda işi olduğu zaman, mahalleden kimin işi yok ise o gidip Mehmet amcanın yanında durur, onula sohbet ederdi. O zamanlar birlik beraberlik çok daha fazla idi. Biri bir şey mi yapacak hemen herkes yanında olurdu.Mahallenin kadınları sabah herkes işlerini bitirir; öğleden sonra ise kadınlar ya Hikmet teyzenin bahçede ya Necibe teyzenin bahçede yada bizim kapının önünde eline işini alan gelirdi. Toplanırlar ve o gün ne pişireceklerine karar verilir, semaver yakılır, çaylar demlenir, yemekler hazırlanır; tabi bu yapılanlar hep ortak yapılırdı. Orada olanların hepsi katkıda bulunurdu. Orada olmayan içinde gıybet hat safhada yapılırdı.
Necibe teyze bir günde bana şarkı öğretti, ama şarkıyı terbiyesiz şeklini öğretti; akşama baban gelince söylersin diye. Şarkı hamsi koydum tavaya sıçradı gitti havaya. O bana hamsi yerine söylenmemesi gereken bir söz şeklinde öğretti. Tabii ben akşam söylemedim şarkıyı babam bana kızar diye. O akşamda onlara oturmaya gideceğiz o arada söylerim diye kafama koydum. Onlara gittik tam ayakkabılarımız çıkartıyoruz ben başladım onun öğrettiği şekilde şarkıyı söylemeye. Babam kızıyor ama ben söylemeye devam hayır söyleyeceğim Necibe teyze öğretti akşam okurum diye ben evde unutmuştum şimdi aklıma geldi söyleyeceğim; deyip baya bir söylemiştim. Necibe teyze kıpkırmızı bana bu yaptığına pişman olmuş fakat yine de suçlu benmiş gibi o da bana kızmıştı. Aslında suçlu kendisi idi. Yapacak bir şey yoktu.
Babamın iki gecede bir nöbeti olurdu. Babamın olmadığı gecelerde komşular bizim evde toplanır ve eğlenirdik.Necibe teyze türlü türlü kılığa girerdi; yapmadığı şaklabanlık yoktu; tam bir tiyatro sanatçısı ciddiyeti ile yaptıklarını sunardı. Kimi zaman erkek kılığına, bazen de çocuk oluverirdi, yaptıkları değişirdi. Televizyon yoktu; ben ilkokul üçüncü sınıfta iken almıştık televizyonu. Siyah beyaz tek kanallı. Televizyon aslında o zamanlar bizim mahalle için lüks sayılırdı, her kezin evinde yoktu; sabah altıda açılır İstiklal marşı eşliğinde gece on ikide kapanırdı yine İstiklal marşı eşliğinde. İstiklal marşı televizyonda okunurken, evde saygı duruşunda durulur mu? durulmaz mı? diye bayağı tartışma konusu olmuştu. Sonunda herkesin kendi isteğine bırakıldı. Kimin evinde televizyon var ise; akşam ajansı verilirken yani haberleri seyretmek için, sonradan ise dizi filim seyretmek için tüm mahalleli o evde buluşurdu.
Ben ise ilk televizyonu babamla Ankara'ya gittiğimizde, yolda gezerken bir dükkanda görmüştüm. İnsanlar dükkanın önüne birikmişler, ekranda bir şeyler oynuyor onlarda seyrediyordu. Sessizdi sadece görüntü vardı. Babam bana bir eda ile gösterdi sesi olmayan televizyonu ilk orada görmüştüm. Ama o zaman bir anlam verememiştim; sesi olmadığı için pek hoşuma gitmemişti. Ama sonradan charlie chaplin gibi muhteşem bir oyuncuyu seyredince gerçekten de sese de gerek olmadığını; insanlara anlatmak istediğini, istediğin şekilde anlatıla bilineceğini öğrenmiş oldum.
Mahallemizin Hikmet teyzesi; çocuğu yoktu olmuyordu ama kardeşim ve ben sanki onun da çocuğu gibiydik. Hikmet teyzemiz çok saftı, temiz yürekli, her şeye inanan çoğunlukla da saçma sapan işler yapan bir teyzeydi. Hele bir sabah yatak geceliği ile dışarı çıkmış, her yeri meydanda; birde o sırada çöpçüler gelmiş, evin çöpünü verip, bakkalın orada mahalleli, ile sohbet etmiş. Yalnız bir yandan da düşünüyormuş bu çöpçüler, mahalleli bana niye böyle tuhaf tuhaf bakıyorlar diye. Taki kendi kapısının önüne gelip dururken, karşı komşunun camında kendi gölgesini görene kadar. Hasta iken yatağın içine küçük tüpü koyup üzerinde çorba pişiren teyzem. Daha nice bu tür olayları saymakla bitmez. Ama bahçesi çok güzeldi Kocaman dut ağacı vardı innap ağacı vardı. Kadınların buluşma yerlerinden biri de bu bahçe idi. Çarşaflar serilir sini sini dut silkelenir, bütün mahalleye verilirdi. Hatta kardeşimin sünnet düğününü de bu bahçede; yemekli olarak yapmıştık. Annem daha sonradan bizim terasın bir kenarına bir banyo yaptırmıştı; banyo sobalı idi üzerinde kocaman bakır kazanı vardı . Her hafta banyo yakılır, Hikmet teyzeye de haber verilirdi. Hemen ben terastan bağırırdım Hikmet teyzeye, çıkınca da dışarı elimi kafamda gezdirirdim gel banyo hazır diye; o da anlar gelirdi.
Mahallemizin Fadime teyzesi terzilik yapardı. Tüm mahallenin dikiş işleri ondan sorulurdu. Ben çok kızardım parçalarımızı keserken sanki boşa kesiyor müsriflik yapıyor zannediyordum. Fakat yaptıkları da hoşuma giderdi bir yandan da; kadın ölçüyü alıyor kalıpsız hemencecik kesiyordu.
Sonradan mahallemize bir komşu daha geldi. Kadın kilolu yanakları elma gibi kırmızı idi. İsmi vardı elbet ama herkes domates teyze derdi ne bileyim ben adı domates zannetmiştim her hal. Annem kızım git, domates teyzen müsaitse, komşularla oturmaya gideceğiz diye beni gönderdi. Bende kapısını çaldım domates teyze komşular sana oturmaya gelecek diye söyledim. Eve geldiğimde annem sordu ne dedin diye; bende ne söylediğimi anlatınca annem kızdı bana niye öyle söyledin diye; ama iş işten geçmişti ardık; komşuların arkasından ne söylendiğini öğrenmişti komşumuz. Allah dan anlayışla karşıladı söylenenleri.
Geveze Hacer teyzemiz vardı. Tüm dedikodular ondan sorulurdu. Mahallenin asayiş amiri gibi.
Hamamcı Hayriye teyzemiz vardı. o da hamam işletirdi Tabi o zamanlar evde banyo da olsa yinede her hafta hamama gidilir; o kese mutlaka yapılırdı çünkü; evdeki banyolarda kir çıkmazmış. Öğleden gidilir hamama dört beş saat orada kalınır; deriler kızarana kadar keseler atılır; para verdik diye yıkanır da yıkanırsın. Birde hamamda yemek faslı vardı. Özelikle dolmalar sarılır turşular,ezmeler vs artık ne varsa, yıkanmaya ara verilir, yemekler yenir sonra yine devam yıkan babam yıkan. Hamamdan çıkınca sokağa çıkmak yasak çünkü; yıkandık, kirlenmememiz lazım; turşu gibi olmuşuz zaten evde kalırdık.
Çocukluğumun on dört yılı bu mahallede geçmişti. Evler iki veya üç katlı ahşap binalardı. Her binanın içinde ise ayrı ayrı hayat ve hikayeleri. Şimdi o mahalleden hiç kimse kalmadı. Kimi kiracı idi taşındı. Ev sahibi olanlar ise yeni yapılan betonarme binalara gittiler. Kimi kızının yakınından ev aldı; kimi oğlunun yakınından. Şimdi ise mahalleye gittiğimde; her yer cafe, otel vs olmuş. Binaları restore etmişler, süslemişler; olmuş şimdi ticarethane. Bizim oturduğumuz ev ise tamamen yıkmışlar yerine, otel yapmışlar. İlk gittiğimde mahalleye, girmek bile istemedim. Sanki yabancı bir yer olmuş; komşularımızın, iyi kötü anılarımızın üzerinde, oturuyorlarmış gibi geliyor. İçim cız ediyordu.
Şimdi düşününce o yaşadıklarımız sadece bize aiti aslında; yaşadık bitti herkes ayrı ayrı yollara ayrıldı. Herkesin anılarında da farklı farklı yaşanmışlıklar olarak kalmıştır diye düşünüyorum. Şimdi ise o mahallede farklı insanlar farklı farklı anılar hafızalarına yerleşmeye çalışıyor. Yaşam devam ettikçe mahallenin de yaşam döngüsü farklı insanlarla devam edecek.
Biz Amasya ya; ben iki buçuk aylıkken gelmişiz. Babam daha önce Amasya'nın Suluova ilçesinde çalışıyormuş. Tayini Amasya ya çıktığı için geldiğimiz bu mahallenin sokaklarında; çocukluğumun on dört yılı geçti.
Evimizin önünden tren yolu geçerdi. Gazoz kapaklarını biriktirir; tren raylarının üzerine dizerdik. Tren geçtikten sonra onları alırdık, dümdüz yusyuvarlak olurlardı. Düzlenen gazoz kapaklarının ortasını deler ipliğe geçirirdik; ipliğin ucunu bağlar, iki elimize geçirdiğimiz iplik arasında kalan gazoz kapağını; elimizi birbirine yakınlaştırıp uzaklaştırarak oynardık.
Bu yukarıda ki resim Amasya içeri şehir mahallesi, bir zamanlar ailelerin oturduğu, çocukların sokaklarında oynadığı. Şimdilerde ise otel cafe bar vs. dönüşen yeni görüntüsü.Yeni hikayelerin yazılacağı; yeni insanların yaşayacağı mekanlar......